Bir diğer noktada son aylardaki filmler gibi eğer zevk almak isteniyorsa büyük beklentiler ile gidilmemesi gerekn bir film tabi illa ki ben paramı verir hayalkırıklığımı eklemlerime kadar yaşarım diyorsanız orası ayrı. Ruh halinize göre değişkenlik gösterebilecek bir doyuruculuğu var filmin.
Zira çizilmek istenen serseri prens portresinde bir eksiklik sezilmiyor değil. Mizahının eksik olduğuna kendimi inandırdığım Jake Gyllenhaal'ın bulunduğu sahnelerde nedense çok fena "Jake, Donnie Darko'da küçüklüğünü biliyoruz (!)" triplerine girdim. Farklı düşünenler ve değişik sonuçlara varacak olanlar olabilir.
Mizah demişken filmde Bruckheimer filmlerinde alışık olduğumuz karikatürize bir tipe rastlamamanın üzüntüsüyle kavrulurken filmin ikinci yarısında aktif olarak kırıp geçiren (tabi daha fazla olabilirdi, hatta olmalıydı) Şeyh rolündeki Gypsy ekolünü benimsemiş bir amca vardı ki film boyunca tipinden çıkaramadığımdan "Ulen bu adam kimdi, kimdi, kimdi....?" diye koltuğu bana dar etti. Aynı eziyeti çekmemeniz için o insan kişisi Alfred Molina , bilmenizde yarar var derim.
Film genel olarak pek birşey vaadetmese de ikinci filminin birinci filmdeki eksik tüm noktaları kapatarak seyrine doyum olmayan, bayilerden şiddetle istenmesi gereken, rar rekorları kıracak bir film olarak kendini amorti etmesi olağandır. Kalan birkaç nokta olarak Ben Kingsley ve Prenses rolündeki Gemma Arterton filmden sıkılmaya başladığınızda İngiliz aksanlarıyla size "Hop hemşerim buraya bak şive yapıyoruz..." diye bağrıyor. Oyun severler meraktan, sinema izleyicileri sıkıntıdan gidebilir belki ama memnuniyet ölçüsü "Pişman ayrılmayacaksınız" olarak sınıflandırılabilir sanırım. İyi seyirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder