23 Eylül 2010 Perşembe

Dünya'nın en hızlı* motoru ama biraz küçük

Hayabusa. Normalde Japonca birşey söylemek herhangi bile insana aşırı derecede zevk verdiği halde Hayabusa demek beyinimin içinden egzoz dumanları bile çıkarabiliyor. İki tekerlekli bir metal parçası düşünün ki siz üzerindeyken asfaltta 312 km/s hızla hareket edebilecek bir motora sahip olsun. Suzuki 20. yüzyılın en hızlı motorsikletini sunar.
20. Yüzyıl'ın diyorum çünkü tıpkı Hayabusa'nın Honda CBR1100XX Super Blackbird'ü 1999 yılında koltuğundan ettiği gibi Ducati Desmosedici RR'de Hayabusa'yı koltuğundan aynı şekilde alaşağı etti. Endamı ve 90'lı çocuklara yaşattığı Hayabusa mı Kawasaki Ninja mı tartışmasının keyfi bile nice hızlı motorlarla kıyaslanamayacak kadar kıymetlidir 99 model GSX'in.
Dünya üzerinde gerçekten (her ne kadar ben inanmasamda) küçük ama etkili diye bir tabir varsa New-Ray firmasının çıkardığı bu 1:32'lik Suzuki GSX 1300R 1999 Die-Cast model motor bunun kanıtıdır. Son bir tavsiye eğer hayatınıza değer veren bir insansanız Hayabusa kullanmadan önce A-2, A-3 ,A-4 allah ne verdiyse almanızı tavsiye ederim. Zira sağlığa zararlıdır etiketi taşıması sigaralardan daha gerekli bir araç olarak piyasaya sürülen bir motordur kendisi.

19 Eylül 2010 Pazar

Alpine A110 mu dediniz?

Bazılarına göre metal karoserin altında gizlenen Renault motorunu hakkıyla taşıyan yegane otomobillerden biridir Alpine. Aslında Renault sadece motor, Alpine'de onun dışını saran yakışıklı otomobiller üretse herhalde herşey Fransız araba üreticisi için çok farklı olurdu. A110'u 70'lerin Rally otomobili olarak hatırlayanlar olabilir, ama bu yakışıklı Rally pistlerinden daha fazlasını hakkediyor.A110 60'ların başından 70'lerin sonuna kadar arkadan Renault motorlarıyla ün salmış Alpine firması tarafından üretilen, 70'lerin başında Rally pistlerine pelesenk olmuş vakti zamanında çok canlar yakmış tam bir 60'lar çocuğudur. A108'in küçük kardeşi olarak lanse edilen ezik dostumuz yılların ayaklarının (tamam lastiklerin de diyebiliriz) altından hızlıca akıp gitmesi akabininde 108 modelinin gölgesinden kurtulup, kendi adına hutbe okutmuş ve bağımsızlığını ilan ederek, kendi karizması ile asfaltlarda kol gezmeye başlamıştır.
60'ların sonunda Renault'un 16TS motorlarıyla kuşanan A110 modelleri A100 1600S'lere doğru evrimleşmeye başlamış ve saatte 210 km/s hız ve 125 hp güçle Rally pistlerine göz kırpmaya başlamıştı. Alpine'in yarış araçları ve binek araçlar olarak iki tip araç üretmeye başlaması ile sonuçlanan süreçte A110'lar yıllar boyu karizmalarından hiç ödün vermeyen, adeta yaşlandıkça karizmatikleşen bir George Clooney edasıyla yollarda boy göstermeye devam etmiştir.40'yıllık serüvenin kahramanı Renault Alpine'in son durağı ise bizim model araba-motor koleksiyonumuz oldu tabi ki. Masmavi parıldayan A110'ların en yakışıklısı 1600S Burago tarafından takozlanıp 1:24 formatında avcumuza düştü. Chevrolet'nin Camaro'su, Ford'un Mustang'i neyse bir koleksiyon için Renault'un Alpine'i de odur. Arkadan motorlu tek kapılıların büyükbabası, yakışıklı ihtiyar'ın fiyatı 30TL.

16 Eylül 2010 Perşembe

İlk Porsche'yi hatırlayanınız var mı?

Koleksiyon yapmanın en pis yanı mı? Onu sayfalarca sürecek farklı bir yazı dizisinde ele alıp Hürriyet'in pazar ekinde yayımlamak üzere başka bir güne saklayalım en iyisi. Ama ben size kıyak yapıp birini hemen şuracıkta söyliyeyim. Eğer herhangi bir çöp parçasını dahi biriktirmeye başlarsanız hiçbir zaman durmak bilmeyeceksiniz demektir. Koleksiyon yapmak ve arşivcilik bitmeyen birşeydir. Sürekli koleksiyonunu yapacağınız yeni şeyler bulmak üzerine bir eğiliminiz vardır.
Şimdiye kadar hep size Polystone figürlerden bahsededurduk. Arada bir izlediğimiz filmleri, gezintilerimizi, dergi avlarımızı, oynadığımız oyunları anlattık. Ama hep plastik koktu blogumuzun sayfaları. Plastikten metal hurdalara bir geçiş yapıyoruz demeyeceğim. Olay şu ki artık yeni bir koleksiyona başlıyoruz. Yazıların arasına sıkışan küçük, yakışıklı metal parçaları görürseniz şaşırmayın derim ben zira artık Polystone kaplı blogumuza kardeş bir bileşik geliyor. Evet nur topu gibi bir Die-Cast alaşımımız oldu.
Küçük metal parçalarımızdan ilki 1952 model bir Porsche. Türkiye'de nüfusun %98'nin hayatında en az bir kez Porsche'nin nasıl okunduğuna dair bir tartışmaya girdiği apaçık bir gerçek. Buna bir açıklık getirildikten sonra bana göre tartışılması gereken ilk şey firmanın ilk modelinin ne olduğudur. Ben hemen nesiller boyunca ülkeye miras kalacak yazılı bir belgeyle bu işe açıklık getirip yeni bir kaosu önleyeyim. Evet Porsche'nin ilk modeli bir 356'dır.
Herbir detayı Porsche ailesinin fertlerinin elinden çıkan araç, resimlerde gördüğünüz aracın büyükbabasıdır. 356B Cabriolet ise genç ve spor torun olarak 1952 yılında piyasaya sürülmüştür. 1:24 skalasındaki Die-Cast model Burago firmasının elinden çıkan klasik bir ürün. Kasko ve plaka masrafları alacağınız oyuncakçının insafına kalmış. En yakın oyuncakçıya koşarken cüzdanı almanızı tavsiye eder, iyi uçuşlar dileriz.

12 Eylül 2010 Pazar

Bir Stormtrooper yaşarmış İstanbul'da

Sosyal medya nedir? Sosyal medyada etkili pazarlama(!) Sosyal medya ve viral reklam kampanyaları... İnsan bunları görünce "Abi sosyal medya dedikleri ağır bir olay biz girmeyelim" diyor insan halbuki öyle mi? Sosyal ağların bir de eğlenceli ve herkesin bahsetmediği bir yönü var ki o da saklı gizli kalsın olabildiğince ki internette girip zaman geçirdiğimiz yegane mekanlar ayağa düşmesin.Sosyal medya derken tabiatıyla ihtiva ettiği sosyal mecralar olan Facebook ve Twitterdan ziyade ülkemizde daha az kullanılan siteleri el alsak daha doğru olur. Paylaşım itibariyle facebook ve twitter daha ne içtik, ne yedik, ne s.çtık kategorisine girerken ergen ayağına düşme fırsatı bulamamış siteler daha fazla interaktif paylaşıma yönelik. "İnteraktif paylaşım ne lan?" // İnsanların hayatlarını kabak gibi 'interrail' , 'oradan buradan', 'bizim tayfa' gibi facebook galerilerinde yayınlayıp onların altına "Ay çoookk tatlı" yorumlarını almasıda interaktif paylaşım değil mi? E tabi haliyle. Ama bir de yüzeyselden öte eğlenceli, keyifli işler var sosyal mecralarda ki her gördüğümüz yeni ve enteresan işte beyin damarlarımız genleşiyor, "ulan herifler neler yapıyorlar" diyoruz. // Tabi oturup evde donla onun bunun bikinili resimlerine, nargile keyfi temalı fotoğraflarına bakmakta bir tercihtir, sorgulanamaz.Bu keyifli işlerden biri var ki beni her gün kendini home feedine sürüklemeyi başaran yegane insanlardan biridir kendisi. Darth Vader'ın yanında sigortalı Stormtrooper iken İmparatorluğun dağılmasıyla beraber yeni iş alanlarında şansını denemeye çalışmış, fotoğrafçılık meziyeti ile ün salmış bir imparatorluk neferi... Ramiz!Stormtrooperlar, bir yığın aksesuar, akla gelmeyecek enstantaneler. İki, üç plastik parçasıyla o gün yaşadığınız tüm stres yerini yüzünüzdeki şapşal gülümsemeye bırakabilir mi? İçindeki çocuğu yıllar önce olduğu yere bırakıp uzaklaşmış bünyelere "Aa ne güzel oyuncak, ne güzel fotoğraf oğlum lan" dedirtebilir mi iki parça beyaz zamazingo. Ve soruyorum sana ramiz yaptığın iş daha epik anlatılabilir miydi?Bilenler zaten biliyor Ramiz'i. Reklama, tanıtıma, onu kitlelere sevdirmeye gerek yok. Ama olur da bilmeyen, onun bulunduğu mecralara yolu düşmemiş olanlar varsa yada işlerinden bazılarını toplu halde görmek, gülümsemek hatta kısım kısım gülerken sandalye hakimiyetini yitirmek isteyenler varsa keyifle toparlayıp arşivlediğim Ramiz - The Last Stormtrooper sergim. Paylaşımın değerini bilelim, Ramiz'i takdir edelim.






















8 Eylül 2010 Çarşamba

Nazgul Airlines, Heybetli Kartallara karşı

Kısa bir süredir blogumuza yazı yazmıyor olmamız burayı ihmal ettiğimiz anlamına gelmiyor. Yaz tatilini gezme tozma, temiz hava, bol film, düzensiz beslenme alışkanlıkları, uyku alışkanlıklarındaki sapıtmalar ile dolu geçirmek işimize geldiğinden yazmak yerine kendimizi gezmeye vermiş bulunmaktayız. Heybetli bir figür ile yazın bittiği ve sonbahara adım attığımız şu güzel Eylül gününü şenlendirelim ve LotR figürlerindeki eksikliğimizi bir nebze olsun kapatalım istedim.
Heybetli derken bol keseden sallıyor değilim zira figür 34*56cm. Figür 2008 senesinin en beğenilen ve ilgi toplayan figürlerinden. Her fırsatta belirttiğim naçizane fikrim Diorama'ların genellikle kaba ve gereksiz detaylara sahip olduğu doktorinini bir kez daha yutuyorum ve sözlerime devam ediyorum. Figür polystone malzeme ve ağır metal ayaklıklardan meydana gelmiş. Boyamaların koyu olması gerektiğinden bazı detayların fazla gölgede kaldığı düşünülebilir fakat figürün büyüklüğü bu handikapı yok sayıyor diyebiliriz.
Sonuç itibariyle "Kara Kapılar"ın önündeki o eşsiz sahneyi ölümsüzleştiren yada başka bir deyişle 'pause'layıp eşe dosta hava basmak için evimizin vitrinlerine taşıyan Sideshow yine eşsiz bir iş çıkarmış gibi görünüyor. Devasa figürü evine koymak isteyen koleksiyonerlerin ve Lord of the Rings hayranlarının 800TL gibi bir rakamı gözden çıkarmaları gerekiyor gibi gözüküyor.Bizden bu kadar, evet söz sende Ertem Şener!
Related Posts with Thumbnails