2 Ekim 2010 Cumartesi

Italian Job 1969 mu?


Sokakta bir Mini Cooper görmek insan metabolizmasında iki tür reaksiyona yol açar. Arabanın beğenilmesi ile vücutta monoamin bir nörotransmitter olan seratonin salgılanır ve "Oha ne güzel araba lan..." tepkisi verilir. Ya da arabayı görüp bünyede yayılan "Bende niye yok lan bundan" sinyalleriyle "Ne biçim araba lan bu!" tepkisi verilir. Sonuç aynıdır kısaca, eğer sokakta bir Mini Cooper görülürse beğenilir, bağra basılır, candan canmışçasına sevilir.
İlk üretimine 1959 yılında başlanan aracın tarihi içinde piknik tüpü taşıma kamyoneti olarak kullanılması gibi birkaç kara leke olsa da yarım asırlık tarihinde her zaman sokakların küçük ve haşarı çocuğu olarak görüldü. Üretimi ilk olarak British Motor Corp. tarafından yapılan Minileri günümüz itibariyle BMW (hiç de bilmiyorduk yani) üretmektedir.
1969 yapımı Italian Job'u bilmeyenler mutlaka olabilir ama bir yeniden çevrim olan Charlize Theron'lu yeni Italian Job gözünüzden kaçmış olamaz. İşte yıllar önce o film daha ilk kez gün yüzüne çıkarken afişlerde oyuncuların yerine eski model bir Morris Mini adeta tüm Hollywood yıldızlarından rol çalıyordu. Tabi yeni filmde Charlize'in altındaki yeni model Mini ile muhteşem park sahnesini de atlamamak gerekir.
Miniler yılları devirirken karizmalarından, küçük ama etkili profillerinden ve kızları hala hayran bırakan aptal, şapşal çekiciliklerinden birşey kaybetmediler. Kızlar sadece kısa ve komik erkeklerden değil, kısa ve komik arabalardanda hoşlanabilir düşüncesi ile yola çıkan BMC yetkililerinin gün gelip bu küçük canavaların WRC'de yarışabileceklerini düşünmüşler midir? Orası tartışılır tabi.Burago firması tarafından üretilen bu 1:24 skalalı Die-Cast Morris Mini Cooper modelinin fiyatı 30TL. Standlı yada isterseniz standsız sergileyebileceğiniz modelin farklı renk seçenekleri de mevcut. Eğer bir model araba koleksiyonunuz varsa 60'lı yıllara doğru yaklaştığınızda atlamamanız gereken modellerden biri bana göre. Yeni model bir Mini Cooper'dan daha karizmatik ve daha klasik bir Morris, koleksiyon için "Sana koleksiyonumu göstereyim mi?" katagorisinin kapısını açan bir parçadır.

23 Eylül 2010 Perşembe

Dünya'nın en hızlı* motoru ama biraz küçük

Hayabusa. Normalde Japonca birşey söylemek herhangi bile insana aşırı derecede zevk verdiği halde Hayabusa demek beyinimin içinden egzoz dumanları bile çıkarabiliyor. İki tekerlekli bir metal parçası düşünün ki siz üzerindeyken asfaltta 312 km/s hızla hareket edebilecek bir motora sahip olsun. Suzuki 20. yüzyılın en hızlı motorsikletini sunar.
20. Yüzyıl'ın diyorum çünkü tıpkı Hayabusa'nın Honda CBR1100XX Super Blackbird'ü 1999 yılında koltuğundan ettiği gibi Ducati Desmosedici RR'de Hayabusa'yı koltuğundan aynı şekilde alaşağı etti. Endamı ve 90'lı çocuklara yaşattığı Hayabusa mı Kawasaki Ninja mı tartışmasının keyfi bile nice hızlı motorlarla kıyaslanamayacak kadar kıymetlidir 99 model GSX'in.
Dünya üzerinde gerçekten (her ne kadar ben inanmasamda) küçük ama etkili diye bir tabir varsa New-Ray firmasının çıkardığı bu 1:32'lik Suzuki GSX 1300R 1999 Die-Cast model motor bunun kanıtıdır. Son bir tavsiye eğer hayatınıza değer veren bir insansanız Hayabusa kullanmadan önce A-2, A-3 ,A-4 allah ne verdiyse almanızı tavsiye ederim. Zira sağlığa zararlıdır etiketi taşıması sigaralardan daha gerekli bir araç olarak piyasaya sürülen bir motordur kendisi.

19 Eylül 2010 Pazar

Alpine A110 mu dediniz?

Bazılarına göre metal karoserin altında gizlenen Renault motorunu hakkıyla taşıyan yegane otomobillerden biridir Alpine. Aslında Renault sadece motor, Alpine'de onun dışını saran yakışıklı otomobiller üretse herhalde herşey Fransız araba üreticisi için çok farklı olurdu. A110'u 70'lerin Rally otomobili olarak hatırlayanlar olabilir, ama bu yakışıklı Rally pistlerinden daha fazlasını hakkediyor.A110 60'ların başından 70'lerin sonuna kadar arkadan Renault motorlarıyla ün salmış Alpine firması tarafından üretilen, 70'lerin başında Rally pistlerine pelesenk olmuş vakti zamanında çok canlar yakmış tam bir 60'lar çocuğudur. A108'in küçük kardeşi olarak lanse edilen ezik dostumuz yılların ayaklarının (tamam lastiklerin de diyebiliriz) altından hızlıca akıp gitmesi akabininde 108 modelinin gölgesinden kurtulup, kendi adına hutbe okutmuş ve bağımsızlığını ilan ederek, kendi karizması ile asfaltlarda kol gezmeye başlamıştır.
60'ların sonunda Renault'un 16TS motorlarıyla kuşanan A110 modelleri A100 1600S'lere doğru evrimleşmeye başlamış ve saatte 210 km/s hız ve 125 hp güçle Rally pistlerine göz kırpmaya başlamıştı. Alpine'in yarış araçları ve binek araçlar olarak iki tip araç üretmeye başlaması ile sonuçlanan süreçte A110'lar yıllar boyu karizmalarından hiç ödün vermeyen, adeta yaşlandıkça karizmatikleşen bir George Clooney edasıyla yollarda boy göstermeye devam etmiştir.40'yıllık serüvenin kahramanı Renault Alpine'in son durağı ise bizim model araba-motor koleksiyonumuz oldu tabi ki. Masmavi parıldayan A110'ların en yakışıklısı 1600S Burago tarafından takozlanıp 1:24 formatında avcumuza düştü. Chevrolet'nin Camaro'su, Ford'un Mustang'i neyse bir koleksiyon için Renault'un Alpine'i de odur. Arkadan motorlu tek kapılıların büyükbabası, yakışıklı ihtiyar'ın fiyatı 30TL.

16 Eylül 2010 Perşembe

İlk Porsche'yi hatırlayanınız var mı?

Koleksiyon yapmanın en pis yanı mı? Onu sayfalarca sürecek farklı bir yazı dizisinde ele alıp Hürriyet'in pazar ekinde yayımlamak üzere başka bir güne saklayalım en iyisi. Ama ben size kıyak yapıp birini hemen şuracıkta söyliyeyim. Eğer herhangi bir çöp parçasını dahi biriktirmeye başlarsanız hiçbir zaman durmak bilmeyeceksiniz demektir. Koleksiyon yapmak ve arşivcilik bitmeyen birşeydir. Sürekli koleksiyonunu yapacağınız yeni şeyler bulmak üzerine bir eğiliminiz vardır.
Şimdiye kadar hep size Polystone figürlerden bahsededurduk. Arada bir izlediğimiz filmleri, gezintilerimizi, dergi avlarımızı, oynadığımız oyunları anlattık. Ama hep plastik koktu blogumuzun sayfaları. Plastikten metal hurdalara bir geçiş yapıyoruz demeyeceğim. Olay şu ki artık yeni bir koleksiyona başlıyoruz. Yazıların arasına sıkışan küçük, yakışıklı metal parçaları görürseniz şaşırmayın derim ben zira artık Polystone kaplı blogumuza kardeş bir bileşik geliyor. Evet nur topu gibi bir Die-Cast alaşımımız oldu.
Küçük metal parçalarımızdan ilki 1952 model bir Porsche. Türkiye'de nüfusun %98'nin hayatında en az bir kez Porsche'nin nasıl okunduğuna dair bir tartışmaya girdiği apaçık bir gerçek. Buna bir açıklık getirildikten sonra bana göre tartışılması gereken ilk şey firmanın ilk modelinin ne olduğudur. Ben hemen nesiller boyunca ülkeye miras kalacak yazılı bir belgeyle bu işe açıklık getirip yeni bir kaosu önleyeyim. Evet Porsche'nin ilk modeli bir 356'dır.
Herbir detayı Porsche ailesinin fertlerinin elinden çıkan araç, resimlerde gördüğünüz aracın büyükbabasıdır. 356B Cabriolet ise genç ve spor torun olarak 1952 yılında piyasaya sürülmüştür. 1:24 skalasındaki Die-Cast model Burago firmasının elinden çıkan klasik bir ürün. Kasko ve plaka masrafları alacağınız oyuncakçının insafına kalmış. En yakın oyuncakçıya koşarken cüzdanı almanızı tavsiye eder, iyi uçuşlar dileriz.

12 Eylül 2010 Pazar

Bir Stormtrooper yaşarmış İstanbul'da

Sosyal medya nedir? Sosyal medyada etkili pazarlama(!) Sosyal medya ve viral reklam kampanyaları... İnsan bunları görünce "Abi sosyal medya dedikleri ağır bir olay biz girmeyelim" diyor insan halbuki öyle mi? Sosyal ağların bir de eğlenceli ve herkesin bahsetmediği bir yönü var ki o da saklı gizli kalsın olabildiğince ki internette girip zaman geçirdiğimiz yegane mekanlar ayağa düşmesin.Sosyal medya derken tabiatıyla ihtiva ettiği sosyal mecralar olan Facebook ve Twitterdan ziyade ülkemizde daha az kullanılan siteleri el alsak daha doğru olur. Paylaşım itibariyle facebook ve twitter daha ne içtik, ne yedik, ne s.çtık kategorisine girerken ergen ayağına düşme fırsatı bulamamış siteler daha fazla interaktif paylaşıma yönelik. "İnteraktif paylaşım ne lan?" // İnsanların hayatlarını kabak gibi 'interrail' , 'oradan buradan', 'bizim tayfa' gibi facebook galerilerinde yayınlayıp onların altına "Ay çoookk tatlı" yorumlarını almasıda interaktif paylaşım değil mi? E tabi haliyle. Ama bir de yüzeyselden öte eğlenceli, keyifli işler var sosyal mecralarda ki her gördüğümüz yeni ve enteresan işte beyin damarlarımız genleşiyor, "ulan herifler neler yapıyorlar" diyoruz. // Tabi oturup evde donla onun bunun bikinili resimlerine, nargile keyfi temalı fotoğraflarına bakmakta bir tercihtir, sorgulanamaz.Bu keyifli işlerden biri var ki beni her gün kendini home feedine sürüklemeyi başaran yegane insanlardan biridir kendisi. Darth Vader'ın yanında sigortalı Stormtrooper iken İmparatorluğun dağılmasıyla beraber yeni iş alanlarında şansını denemeye çalışmış, fotoğrafçılık meziyeti ile ün salmış bir imparatorluk neferi... Ramiz!Stormtrooperlar, bir yığın aksesuar, akla gelmeyecek enstantaneler. İki, üç plastik parçasıyla o gün yaşadığınız tüm stres yerini yüzünüzdeki şapşal gülümsemeye bırakabilir mi? İçindeki çocuğu yıllar önce olduğu yere bırakıp uzaklaşmış bünyelere "Aa ne güzel oyuncak, ne güzel fotoğraf oğlum lan" dedirtebilir mi iki parça beyaz zamazingo. Ve soruyorum sana ramiz yaptığın iş daha epik anlatılabilir miydi?Bilenler zaten biliyor Ramiz'i. Reklama, tanıtıma, onu kitlelere sevdirmeye gerek yok. Ama olur da bilmeyen, onun bulunduğu mecralara yolu düşmemiş olanlar varsa yada işlerinden bazılarını toplu halde görmek, gülümsemek hatta kısım kısım gülerken sandalye hakimiyetini yitirmek isteyenler varsa keyifle toparlayıp arşivlediğim Ramiz - The Last Stormtrooper sergim. Paylaşımın değerini bilelim, Ramiz'i takdir edelim.






















Related Posts with Thumbnails