29 Mayıs 2010 Cumartesi

Şeyyy... Ihmm... Evet...

Suratında meymenet yok diye tabir ettiğimiz bir yaratık olan The Thing ağabeyimizin sıkıyorsa bunu birde Legendary Scale boyutlarda yapılan yüzüne karşı söyleyin. Pek yemez gibi sanırım. Pek çok çizgi roman karakterinin kaderi filmi çekilmeden önce ve çekildikten sonra olarak (Spiderman hariç onda bir şeytan tüyü var galiba) ikiye ayrılıyor sanırım.
Filme itafen yapılan bu 25.5 cm'lik figür evin güzel bir köşesine yerleştirmelik olmuş tam. "Taş gibi olmuş" tabirini sonuna kadar hakkeden figür Polystone malzemeden oluşmakta. Boyaması ise normal figürlerde kullanılan boyalardan daha farklı tür bir boya ile yapılmış ve figürde daha mat durması sağlanmış. Son detaylarının tamamı elle işlenmiş olan figürde, makina işçiliğinden fazla el işçiliği var diyebiliriz.
Thing vs. Hulk, Hulk vs. Thor gibi efsanevi karşılaşmalara konu olan karakterlerden biri olan The Thing'i Marvel'ın Tanrı kahramanı Thor'un filmi gelmeden anmış olalım. Zira muhtemelen The Thing gibi Thor'un filminden sonra bilen bilmeyen herkes Thor fanı olacak. Yıllarca takip edenler ise sadece takip ettiği ile kalacak. Ahh Hollywood ahh...

28 Mayıs 2010 Cuma

Batman 3'e çakma Joker (!!!)

Bu adam kimdir sorusuna birkaç gündür "Eee işte Heath Ledger..." cevabı almaktan midem bulandı. Ama demekki harbiden insanlarda o hissi uyandırıyor. Allahtan insanlar çift yaratılmış yoksa Nolan ne yapardı kim bilir. Batman'nin 3. filminden önce Inception'ı çekmeye karar vererek kendisini takip edenleri hem krize sokmuş hem de bomba bir film geleceği beklentisine itmişti yönetmen. Ve bu filmin cast'inde öyle isimler mevcut ve onlara dair öyle dedikodular dönüyor ki kendisi bile "Ne ettim ben!" diye dizini dövüyor olabilir.
Nolan'ın yeni filmde ilk kez çalıştığı isim DiCaprio filmde bize neler verebilir merak edilirken asıl büyük dedikodular cast'in geri kalanın da dönüyor aslında. Inception'da daha önce Batman serisinde izlediğimiz oyuncular mevcut genelde. Ken Watanabe, Cillian Murphy, Michael Caine bunlardan en göze çarpanları. Aslında bu tespite göre oyuncular seride oynayanlar ve oynayacaklar olarak ikiye ayrılıyor. Zira Inception'ın diğer oyuncularından Marion Cotillard'ın Batman 3'de Bruce Wayne'nin duygusal boşluğunu dolduracak isim olarak gözükmesi, Ellen Page'in (Juno'dan hatırlayabilirsiniz) tarihin ilk dişi Robin'i olarak arz-ı endam etmesi olası gözüküyor.
Asıl önemli haber ise yukarıda copy paste yönetmiyle üretimi tamamlanmış çakma Heath Ledger'ımız Joseph Gordon-Levitt'in Batman 3'de ağır bir makyajın altında Joker olarak gözükeceği. Nolan 3. filmde muhtemel olarak Riddler karakterini ön planda tutacaklarını ima etse de filmde küçük birkaç sekansda Joker'e dair göndermeler yapılacağı ve gözükeceğini çıtlatmıştı bize. Gözükme olayının olası bir flashback'e yoran çoğunluk kısmın beyin orgazmı yaşamasına sebep olan yeni Joker haberinden sonra Inception'ın castinde daha önce 500 Days of Summer ve G.I. Joe filmlerinde izlediğimiz Levitt bitiverince Nolan'ın aklının dibi bir nebze olsun görünmüş oldu.
Filmde bir anlamda ikinci filmin sonunda hava da kalan Joker hikayesini bir yere bağlamak için yapılan bu hamlenin yapımcılar tarafından stratejik bir hamle olarak kullanılabileceği gibi bir olasılıkta mevcut. 3. filmde aynı zamanda Harley Quinn'in de gözükeceği haberleri dolaştığından filmde Joker'in yaptıklarından ilham alan bir Riddler işleyecek olan Nolan'ın Joker'i izleyici tepkisine göre olası bir 4. filmde farklı bir yüzle beyazperdeye taşıyabilir Quinn ile birlikte. Tabi son noktada sadece fiziksel benzerliğin yeterli olmadığı diye düşüncelere dalarak acaba Levitt, Ledger'ın verdiği kötülüğün amacı vardır, "Joker candır!" hissini verip veremeceğini düşünmeye başlayabiliriz.

27 Mayıs 2010 Perşembe

We Love Apple

Çoğu şirketi çoğu sebeplerden sevmeyebiliriz... Ama Apple başkadır... Sevmemek için sebep sadece fiyatları olabilir. Evet biraz burjuva rakamlardır çok istesenizde tüm Apple ürünlerini eve yığamazsınız. (Ünlü Lidya kralı Karunsanız ayrı tabi) "Yok abi ben Mac OS sevmiyorum" diyen adam muhtemelen sadece tekno-marketlerde "Aaa apple!" diyerek Maclerin yanına palazlanan tiplerdir. Mac OS kullanıp Windows'a işletim sistemi diyecekk bünye şarhoştur, cahildir ve şiddetle ezilmesi gereklidir.
Ne zamandır herhangi bir apple oyuncağı ile ilgili bir yazı yazmak istemem yukarıda kolajını gördüğünüz iPOD Sound Dockları ile kısmet oldu. Çoğu konsept olan pahalı oyuncakların ses kalitesi yönünden donanımları tartışılmaz nitelikte karar vermeniz gereken tek şey hangi manyakça tasarımı evinizde görmek istediğiniz olacaktır.
Söz konusu Apple ürünleri olduğunda konsept olan çoğu ürünün konsept tasarım olarak kalması pek mümkün olmuyor. Her ne kadar bu Dockların üretici firmaları Apple olmasa da JBL ile her yerde görmeye alışık hale geldiğimiz absürd Dock tasarımları Apple ürünleri yardırırken yerinde saymayacak ve giderek daha da absürdize olacaktır.İş darbukanın çakması bu Avrupa Tarzı Tamtam'a kadar gidip, darbukadan iPod Dock yapmaya bile teşebbüs etmelerine doğru gidiyorsa eğer evde günlük hayatta çok amiyane alanlarda kullandığımız objeleri iPod'a takıp dinlediğimiz bir geleceğe doğru gidiyoruz demektir.
Evin bir köşesine koyacağımız bir şeyin sadece ilginç olmasını beklemek biraz fazla dantelli bir düşünce gibi gözüküyor. Sırf farklı ve güzel diye büfede kristal bardakları sergileyen bir neslin çocukları olarak en azından evin köşesinde duran iPod Dock'un stilize ve şık olması en büyük temenimiz olacaktır sanırım.

Su götürmez bir gerçek varsa oda artık 5+1 müzik sistemlerinin hantal ve eski moda olmasına yakın bir geleceğe yol aldığımızdır. Her yer iPod olacak muhtemelen ve eve gelince Dock'unuza park edip aleti evde müzik keyfine devam edeceksiniz. Eğer iyisinden, güzel ve eve gelenleri kıskandıracak cinsten bir dock alacaksanız kesenin ağzını açmak bir yana yırtıp saçmanız gerekebilir. O zamana kadar bakmak serbest, buyurun.




25 Mayıs 2010 Salı

Darth Maul ile yüz-yüze gelebilmek (!)


Star Wars filmlerinde en çok sevilen karakter anketlerinde istisnasız %99'luk oy oranıyla galip gelen yüce insan pardon yüce Zabrak Darth Maul. Şimdi açık konuşalım sokakta yürürken karşılaşsanız kapşonunu ağır ağır kaldırıp "Bilader bakar mısın?" dese....... Evet o his bir an içinizde uyandı sanırım. İşte o his 1:1 boyuttaki bu cansız figürle burun buruna gelince de oluşacak muhtemel hissin ta kendisidir.
26" yani tamı tamına 66cm gibi sağlam bir boyuta sahip olan bu Life Size büst kolleksiyona sınıf atlatıracak cinsten bir parça. Ortalama 6,5 kg ağırlığı olan figür genel olarak Polystone ve Polyresin madde kullanılarak imal edilmiş. Üzerindeki kıyafeti gerçek kumaştan yapılan Dart Maul'un makyajındaki en ufak ayrıntılar bile göz önünde bulundurulmuş.
Daha önce Emperor ve Dart Vader'ın aynı seriden çıkan Life Size büstlerini paylaşmıştım. Serinin bu üçüncü ürününde üretici Sideshow yine Master Piece bir ürüne imza atmış. Filmde hangarda Qui-Gon ve Obi Wan ile karşılaşmasında ışın kılıcının önce bir yanını ardından bir yanını açtığı sahnede "Allah'ım sana geliyorum." diye izlememek elde değildi karizmatik Zabrak'ı. Şimdi ise şanslı olanlar ve cebinden $600'ı rahatça çıkarıp verebilenler Darth Maul ile evde çay içme fırsatına erişmiş olacaklar. Çay keyfi Darth Maul ile çıkar diye bir slogan ile bile yola çıkabiliriz gün gelince kim bilir?

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Prince of Persia - Pers Diyarının Serseri Prensi


Oyununu oynayan bilir diye başlamak biraz ukalaca ve "Heh biz sizden öncede biliyorduk, ezikler..." tadında bir giriş olacağı için öyle bir teşebbüsde bulunmak dahi istemiyorum. Vurucu bir giriş yapmak gerekirse "Film neden izlenmeli?" sorusuyla başlamak doğru bir seçim olur. Oyunu oynamayanlar, ilgisi olmayanlar, ilk defa duyanlar, büyük bütçeli her tarafından efekt fışkıran üstelik 3D bile olmadığı için neyleyim böyle filmi diyerek izlemek ile izlememek arasında gidip gelen seyirci NEDEN izlemeli filmi. Benim düşünceme göre Jerry Bruckheimer faktörü filmi izlemek için ortalama bir seyirciye sebep teşkil edebilir. Zira Bruckheimer imzası taşıyan bir filmin neler getireceği konusunda kesin bir tahminde bulunmak zor hatta imkansızdır.
Bir diğer noktada son aylardaki filmler gibi eğer zevk almak isteniyorsa büyük beklentiler ile gidilmemesi gerekn bir film tabi illa ki ben paramı verir hayalkırıklığımı eklemlerime kadar yaşarım diyorsanız orası ayrı. Ruh halinize göre değişkenlik gösterebilecek bir doyuruculuğu var filmin.
Zira çizilmek istenen serseri prens portresinde bir eksiklik sezilmiyor değil. Mizahının eksik olduğuna kendimi inandırdığım Jake Gyllenhaal'ın bulunduğu sahnelerde nedense çok fena "Jake, Donnie Darko'da küçüklüğünü biliyoruz (!)" triplerine girdim. Farklı düşünenler ve değişik sonuçlara varacak olanlar olabilir.
Mizah demişken filmde Bruckheimer filmlerinde alışık olduğumuz karikatürize bir tipe rastlamamanın üzüntüsüyle kavrulurken filmin ikinci yarısında aktif olarak kırıp geçiren (tabi daha fazla olabilirdi, hatta olmalıydı) Şeyh rolündeki Gypsy ekolünü benimsemiş bir amca vardı ki film boyunca tipinden çıkaramadığımdan "Ulen bu adam kimdi, kimdi, kimdi....?" diye koltuğu bana dar etti. Aynı eziyeti çekmemeniz için o insan kişisi Alfred Molina , bilmenizde yarar var derim.
Film genel olarak pek birşey vaadetmese de ikinci filminin birinci filmdeki eksik tüm noktaları kapatarak seyrine doyum olmayan, bayilerden şiddetle istenmesi gereken, rar rekorları kıracak bir film olarak kendini amorti etmesi olağandır. Kalan birkaç nokta olarak Ben Kingsley ve Prenses rolündeki Gemma Arterton filmden sıkılmaya başladığınızda İngiliz aksanlarıyla size "Hop hemşerim buraya bak şive yapıyoruz..." diye bağrıyor. Oyun severler meraktan, sinema izleyicileri sıkıntıdan gidebilir belki ama memnuniyet ölçüsü "Pişman ayrılmayacaksınız" olarak sınıflandırılabilir sanırım. İyi seyirler.

23 Mayıs 2010 Pazar

Angelina Jolie olmadan yaz geçer mi?


2008 senesinde Wanted'dan çıktıktan sonra hepmizin içindeki "İçeride ne oldu abi ya!" hissi filmi hatırladıkça canlanıyordur eminim. Beklenmedik bir şekilde aksiyon ve "jolie" sevenlerin baş tacı olan çizgi roman uyarlaması filmden sonra Angelina yeni film çeksin hatta dirilsin Wanted-2'yi çeksin diye beklemeye başladık. Bu kez ise Evelyn Salt'ın bedeninde dirilip Tom Cruise'un elinden rolünü çalıp "Salt" bir aksiyon filmi ile karşımıza geliyor.
Filmin orjinal script'inde başrol oyuncusu erkek olmasına rağmen (bu konuda çeşitli öyküler mevcut) senaryo bir şekilde değişiyor ve bahsi geçen yüz binlerin gönlünde taht kuran hatun kişi Evelyn Salt olarak başrol koltuğuna oturuyor. Filmin konusu kısaca bahsettiğimiz Salt adlı CIA ajanının sorguladığı bir suçlunun onu Rus ajanı olarak göstermesi vs. sonucunda Eveleyn kızımızın kendini aklama çabasının aksiyonla yoğurulmuş adrenalin dolu hikayesi şeklinde cereyan etmekte.
Angelina Jolie'nin Holywood'a çıkartması diyebileceğimiz film olan Bone Collector'dan sonra ilk defa bir araya gelen Phillip Noyce ve Jolie orta dereceli bir ajan-aksiyon, kaçma-kovalamaca filmi yapmış gibi gözüküyor. Fakat Timur Bekmambetov'un 2008'de Wanted ile yaptığını Noyce Salt ile yapabilecek mi orası tartışılır. Bir de müjde verelim Bekmambetov Wanted 2'nin çekimlerine hafiften başlamış gibi gözüküyor kadro ise sır. İlk filmin sonunda gerçekleşen katliam'dan sonra yeni bir cast kaçınılmaz olmuştur sanırım.Her halükarda 2011'e kadar beklememiz gerekecek. Noyce'un filmi Salt ise Haziran ayında gösterime girecek.

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Santa Claus'un ofisiyle yarışır...


Tecrübeyle sabittir ki 20 yaşına basmış, üniversite hayatına adım atmış, bir nebze girişimci olan (özellikle erkek) çömez olgunların en büyük hayali ilerde kendisine ait bir ofise sahip olmaktır. Üniversitede girişimci olmak zengin olmanın ilk aşamasıdır hesapta (onlara göre). Zengin olunca da Türkiye'de emsali olmayan eğlenceli, çalışma potansiyelini en üstte taşıyacak yaratıcı bir ofis kurulacaktır elbette ki. Hayaller, hayaller... Ama yapanda yapıyor işte...
UpperKut adındaki bu görmüş olduğunuz ve benim hala tam olarak ne iş yaptığını çözemediğim ajansın Kanada'daki ofisini görmektesiniz. Montreal'de istiflenmiş bu garip işlevli ofis yanından geçerken dikkatinizi toparlamanızı hayli güç hale getirecek bir kucak dolusu saçma detaya sahip. (Duvarların çim ve saz efektlerinden oluşması gibi.)
Birkaç zırva bilgiye dayanarak şirketin illüstrasyon ve bilgisayar animasyonları üzerine çalışıyor olduğunu çıkarmış olsam da sağlam şekilde üfürüyorda olabilirim. Kanada'da genelde hem İngilizce hem de Fransızca kullanılıyor bildiğiniz üzere ve bu marjinal ajansımız genelde Fransızca bilgilerle kendini ifade etmeye çalışmış. Fransızcamın düzeyinin başlangış seviyesinin altında olduğunu düşünecek olursak ofis kara para bile aklıyor olabilir bana güven olmaz.
Son iki yazıdır içimizdeki çocuğun dışarı şiddetle fırlamasına yol açabilecek şiddette delicesine absürd, dayanılmayacak derecede marjinal ve diğer zincirleme isim tamlamalarını hakkedecek kadar sağlam mekanlar paylaşıyorum, evet farkındayım. İçiniz gidiyor, canınız çekiyor olabilir o zaman çalışın sizin de olsun biz de bir kahve içmeye geliriz herhalde o vakit.

Türk mantığı çorarım gider ne uğraçacam derseniz mimari planını da paylaşayım ilerde lazım olur belki çok paranız olursa. Ama o zamana kadar düşen dibimizi yerden toplayarak boş zamanlarımızı geçirebiliriz.

21 Mayıs 2010 Cuma

Star Wars bir yaşam biçimidir (!)


"İşte bu da benim evim..." diyerek teşhirci bir özveri ile başlamak isterdim bu yazıya ama ne yazık ki bende "Oha (!) Bu kadar da olmaz artık." diyerek başlıyorum. Bu gördüğünüz ve ileriki görsellerde göreceğiniz Star Wars temasıyla ve istikbal'in katkılarıyla döşenmiş ev, yurtdışıda bir yerlerde muhtemelen şuan episode IV bir daha izleyen bir Star Wars hayranının evi.
İnternet gezintileriniz sırasında bunun gibi birçok eve rastlayabilirsiniz. Star Wars, Marvel, Dc veya Anime figürleriyle dolup taşan bir sürü gözlüklü japon yada amerikalı elemanın evlerinin muhtelif sayıda fotoğrafları var Web'de. Bu evde insanı çığrından çıkaran farklı birşey var.
Fotoğraflara dibimiz düşerek defalarca baktığımıda dank etti kafama. İnternette gördüğümüz buna benzer geek objelerin dör bir yandan fışkırdığı diğer evlerden farkı evin her tarafından estetik akması. Star Wars checked ama estetik de checked .
Hem bu kadar süper figüre bir arada sahip olması hem de estetik duygunun adamın her hücresine işlemiş olması baktığınız zaman "Adeletin bu mu dünya?" diye isyan ettirmiyor değil tabi. Her gösterdiğim de "George Lucas'ın evi di mi?" diye sorup kendini avutmaya çalışan arkadaşım bile var ama nafile hayat umutlarımıza rağmen adil değil işte.
Evin sahibi camcıyı zengin etmek istememiş olacak ki çoğu figürü açıkta sergilemeyi tercih etmiş. Camlı sergileme söz konusu olsaydı camcı muhtemelen California'da Hugn Hefner ile komşu olurdu.
Bu kadar parayla kim bilir daha ne yapılabilirdi tabi ama bir koleksiyon ancak bu kadar iyi yapılabilirdi orası kesin. Satışını yapan dükkanlar bile bu kadar ürüne sahip değilken adamımız hepsini üşenmeden takip edip toplamış. Resimlere bakılacak olursa kaçırdığı bir figür yok gibi.
Birkaç ay önce Roxy'de gerçekleşen bir Star Wars partisi mevcuttu. NTV ile kazara burun buruna gelip "Parti hakkında ve Star Wars hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna "Star Wars bir yaşam biçimidir!" diye cevap veren arkadaşıma buradan selam yollayarum. Bu Epic Fail açıklama ile evin geri kalanını kendi başınıza gezin diyorum.







19 Mayıs 2010 Çarşamba

Git kendi suyunu kendin al (!)


Gel pisi pisi... Bu beynine damacana monteli kediciği eve ilk aldığımda geyik olur masanın üstüne koyarım, üzerine arası sıra panoya sığmayan notları post-itlerim falan diye düşünüyordum. Ta ki minik kedicik Sosyal medyayı ele geçirene kadar.
Hayır sempatikliğine gerçekten bir sözüm yok ama ben ilk karşılaştığımda bu ufaklığın (ufaklık desemde boyu üç karış kadar falan) bu denli büyük bir tahrip gücü olacağını tahmin etmiyordum.
Ve işte her ne olduysa benim bu küçük su pınarını masamın bir köşesine koyup gerçekten onun yeri oraymışçasına hissetirmem ile oldu. Bir blog yazarının yegane isteğidir herhalde trendsetter olmak (bilmeden de olsa). Normal de çocuklara sempatik görünmesi amacıyla üretilmiş bu minik kedicik benim için çalışırken ihtiyaç duyulan bir yudum su kontenjanını doldurması için bir masa objesi olmuştu.
Her görenin "Bende istiyorum" demesi ile sonuçlanan bu teşebüssün ardından bu minik kediden bir sürü bulduk bir sürü aldık. Fiyatı 35TL bu minik kediciğin. Buyurun doya doya için suyunuzu.

Related Posts with Thumbnails